YÜZ
Levent, yazdığı mektubu son kez okudu, kalemi aldı, zarfa uzandı, üzerine isim, soy isim ve adres yazdı. Önce saman rengi olan kağıdı aldı zarfa koydu ve ayağa kalktı. Yüreğine seslendi, kendi duyacağı yükseklikteydi sesi. ‘’Artık bırak!’’
Yüreğim yaralı, son nefesini vermesin diye yaşam desteğine bağlanmış gibi. Seni en son gördüğüm tren istasyonunda (şehirlerarası) yüzünde hüzünden bozma bir gülüş vardı. Bir de meyhaneden fotoğraf koymuştun. Yüreğim yeni yara almıştı o fotoğrafı koyduğunda. Gözlerimi kapattım, ‘’Cavidan 50’lik göbek, peynir, isli uskumru, peynirli roka salatası ve en son ahtapot ızgara istemiştir,’’ dedim. Seni o kadar çok yaşıyorum ki uzaktan, sonsuza kadar yaşadığın anları uzaktan ben de yaşayacağım biliyorum. Elin başka ele değdiğinde iç huzurumu yitiyorum mesela. Beynim uyuşuyor, nefes alışım sıklaşıyor, kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyor.’’
Bundan tam 13 sene evvel başlamıştı Levent ve Cavidan’ın hikayesi. Aynı şirkette, ortak alandaki masalarda karşılıklı oturuyorlardı. İkisi de evliydi. Önceleri yakın arkadaşlık zaman içinde tutku dolu aşka evirildi ve o felaketin yaşandığı güne kadar nefes almadan sevdiler birbirlerini.
Balkona çıktı ve denizden yüzüne vuran ayazı hissetti. Hiç uyumadan günlerdir bu mektup üzerinde çalışıyordu. Yüreği anılara kaydığı anda, kabuk tutmuş yaralarından tekrar kanamaya başlıyordu. ‘’Bu kadar kötülük Cavidan’dan mı çıkıyor?’’ sorusu kafasını allak bulak ediyordu. Bir kötülük, etkisi geçmeden bir kötülük daha ve bir kötülük daha derken bugüne gelmişlerdi.
Telefonu çalınca yüreğine çarpan umudun ışığı ile masasına koştu. Arayan kişinin adını görünce açmadı. Oturdu. ‘’Bir dönüşü olması gerek,’’ diye düşündü.
‘’Bitmez tükenmez bir aşkın iki kahramanıyız biz. Yüreklerimiz mıhlanmış birbirine. İki cihan bir olsa ölmez aşklarımız yüreklerde, hadi sevgilim koş gel yanıma, yamacıma.’’
Dışarıya çıktığında saat 10’u biraz geçmişti. İkisi aynı şirkette ama ayrı departmanda çalışıyorlardı.
‘’Çok uzun yazmayacağım sana. Gözlerinin içine bakmadan geçen günlerimin sayısını saymayı bıraktım Cavidan. Sensizliğin açtığı yaralar ile uğraşırken, bizim aşkımızın ne olduğunu anlamayan, devamlı bir şeyler üreten insanların konuşmalarına şahitlik etmekten bıktım. Bu kadar mı korkuyorsun karşıma çıkmaktan? Başka aşklara yelken açsan ne olacak? Mutlu mu olacaksın? Hayır! Aşkın en şiirli hali ile mutluluğu yaşamadık mı biz? Kim engel olacak buna? Sen benden değil, kendinden saklanıyorsun. Yapma artık! Gideceksen başka kollara, son kez çık karşıma gözlerime baka baka söyle. İçinde bittiğinde sevda, veda için döner dolaşır gelir aşık.’’
Vapurun en rüzgar alan yerine oturdu. Gözlerinden akan yaşları sildi ve telefonundan mektubu okumaya devam etti.
‘’Mutluluk vadisinin iki yenilmez aşığı. Sonsuz aşka yelken açarken, dünyayı bir tarafa bırakmıştık. İstanbul’un dört bir yanına duyurmuştuk aşkımızı sessizce. Mutlulukla yürüdük biz seneler içinde bu yolları ve vazgeçmeden yürüyeceğimize inanmak istiyorum. Gel karşıma otur, söv, döv ama kaçma. Senin açtığın çetrefilli yol ile nereye varacaksın? Çözüm yüreğinde, biz olan yüreğinde, biz olan gözlerinde, bizi boğmayı bırak. Ölmez aşkların en ateşlisi, en derini bizimkisi.’’
Çantasını karıştırdı hızlıca. Not defterini çıkarttı. Notlarına baktı. İnsanoğlu günahlarının nedenlerini yüreğinin derinliklerinde, vicdanında ararken bir şeyi atlıyor. Allah kulunu yarattıktan sonra, özgür irade ile yolluyor bu aleme. Bu yalnızlığın nedeni kendi seçimleri olduğunu, Cavidan’ın sesini duymadığını kendisine itiraf ettiği anda yüreğinin hafiflediğini hissetti. ‘’Allah’ım bir şans daha ver bana.’’
‘’Mutluluk vadisine bizi taşıyan bir tekne vardı hatırlarsın. Limandan ayrıldığımızı, yeni bir limana ulaştığımızı, sonsuza kadar ölümsüzlüğü aşk ile kazandığımızı yazmıştım sana. Bir de bir düş görmüştüm. Eski eşinin evlendiğini ve oğlunu ondan alıp evimize gittiğimizi. Yarım gün konuşmadın benimle. Akşamüstü çok önemli bir toplantın vardı hatta. Karnıma seni kaybetme sancıları ilk kez bu kadar hissettirmişti. Alışkanlıklardan uzaklaşmanın zorluğu… Çile çekiyorum demiştim. Şimdi çilelerin en azaplısına tutuldum.’’
Vapur iskeleye yanaştığı zaman yağmur çiselemeye başlamıştı. İçinden, ‘’yağmurlara söylesem, benim hislerimi Cavidan’a götürse keşke,’’ dedi. Olmazları istemekten vazgeçmesi gerektiğini bir türlü kavrayamaması, duygusal olarak yorgunluğu ile açıklanabilirdi belki. İndi, yürüdü, yavaşladı, ıslanmak hoşuna gitti ve Taksim’e çıkan dolmuşun ön koltuğuna atladı. Telefonu çalmaya başladı.
Cavidan, sabaha kadar uyuyamamış, yarım paket sigarayı bitirmişti. Saat sabahın beşine geliyordu, son sigarasını balkondaki masadan söndürürken. Tüm umutları yıkılmıştı. Muhteşem başlamıştı her şey Levent ile. Hamile kalmadan evvel, Levent’in ona olan ilgisinin farkındaydı. Yazışmak için gönderilen yanlış mesajlar, çaldırıp kapatmalar, öğle yemeği vakti dışarıya davetler ve bir sürü şey. Hamile kalmak için günü saati belirlemiş ve kocasının mali zorluklara rağmen ikna etmişti. Çocuk doğurmak istiyordu ve en doğru kişi kocası Doğan’dı. Bir cumartesi günü sabah uyanıp yumurtalama için doğru zamanın geldiğini görünce sevişmek için Doğan’a komutu verdi ve oğulları Bora o gün anne rahmine düştü. Hamile olduğunu öğrendiği gün yakın arkadaşlarıyla paylaşmıştı. Levent haberi başka birinden öğrendi. Aralık ayıydı hamile kaldığında. Levent ile uzunca bir süre yüz yüze hiç görüşmemişlerdi. Altı ayının bittiğinde bir davette karşılaştılar. Levent’in gözlerindeki aşka kayıtsız kalamamıştı.
- Ne zaman doğum? Kocaman olmuş karnın!
- 3,5 ay var yaklaşık olarak.
- Kız mı? Erkek mi?
- Erkek
- Sağlıkla gelsin.
- Sen ne yapıyorsun? Tatil var mı yakında?
- Yok ya! Yoğunum baya. Sen evden çalışmayı da bıraktın sanırım?
- Yürüyorum deli gibi. Ona rağmen acayip kilo aldım. Oğlan olunca.
Levent kaçarcasına uzaklaştı orada. Cavidan, duygularını yaşamaktan korkmayan ama belli etmeden yaşayan biriydi. Şimdi odaklanması gereken ailesiydi. Kocası, sıkıntılı kayınvalidesi ve hamilelik. Gerçekten kendini çok yalnız hissediyordu.
Bora 3 yaşına girdiğinde Levent ile iş dışında uzun zamanlar geçirmeye başlamışlardı. Aşıktılar birbirlerine ama ikisi de evliydi ve gün yüzüne çıkmış hiçbir sorunları yoktu. Bu şekilde bir sene flört ettiler. Sabahları birlikte işe gelip, birlikte dönüyorlardı. Cavidan’da aşık olmuştu Levent’te.
2018 yazında Levent günü birlik Cavidan’ı görmek için Alaçatı’ya geldi. O gece konuşmadan yürekleri birleşti, aşk o anda başladı ve hiç bitmedi. Geceyi, aşkı anlatan bir şeyler yazmıştı Levent. Çok mutluydu.
Yatağına uzandığı anda Levent’in engelli olduğu mesajlaşma uygulamasına baktı. Ne zaman çevrimiçi olmuş, çevrimiçi olduğunda kalp atışları hızlanırdı. Sosyal medya hesabına neler koymuş hepsine bakardı. Nefretinin ateşi bir kat daha artardı.
‘’Bu iş bitti Cavidan, sana yalan söyledi, kabul edilecek bir şeyi yok, yüzünü göstermeyeceksin Cavidan, ölse dönüp bakmayacaksın Levent’e. Zaten beş parası yok! Sana bir hayat veremez.’’
Kafasının içinde dönüp duran seslerdi bunlar. Yatağın içinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Sabah Bora’yı okula bırakmak için 7:30’ da saatin alarmı ile sıçradı. Aynanın karşısına geçti ve ağlamaktan perişan olan gözlerine baktı. Gece gelen, Levent ile aralarının düzelmesi için uğraşan Didem’in mesajlarını okudu. ‘’Yalan söylemeye devam ediyor şerefsiz,’’ dedi ve soyunup duşa girdi.
Ofise geldiğinde saat 9:30’u biraz aşmıştı. Tam o esnada bir mesaj geldi. Mesajı açtı ve okumaya başladı.
‘’Cavidan ben Metin. Çok uzun zaman oldu, geçen Nesrin ile kulaklarını çınlattık, uygun zamanda kahve içelim mi?’’
Metin evlenmeden önceki son sevgilisiydi. Babasının işleri yüzünden Cavidan’ı terk etmişti. Bursa’ya yerleşmeyi teklif etmiş, Cavidan ailesi ve işinin İstanbul’da olduğunu söyleyerek teklifi kabul etmemişti. Arkadaşları Levent belasından kurtarmak için birileriyle tanıştırıyorlardı Cavidan’ı. Cavidan, Bora, iş üçgeninden sıyrılıp arada sırada birileriyle konuşuyordu ama Metin’den gelen mesaj, Levent’ten kurtulması için doğru isim olabileceği hissini vermişti.
Levent ile ayrıldıktan 5 hafta sonra Metin’le görüşmeye başladı. Hiç kimseye, özellikle Levent’e söyleyecek kişilere söylemedi. Bir anda can evinden vurmak, Levent’i delirtmek istiyordu.
Arabada giderken, Levent’in sessiz kalışına, karşısına çıkmamasına ve en önemlisi boşanmamış olmasına üzüldü, nefretini biledi. Oysa çok güzel hayalleri vardı Levent’le yaşamak istediği. Bir güzel ev hayalleri vardı. Huzurla döşenmiş, yazları Alaçatı’da ailesine yakın bir yerde ev tutup, izin süresini orada geçirmek, gezmek, dolaşmak, sevişmek, Levent çok isterse çocuk doğurmaya bile tamam derdi. Ama Levent bu düşleri sikip atmıştı. Şimdi sıra Cavidan’daydı ve onun hayatını sikmeye yemin etmişti.
Levent, şarap kadehini eline aldığında gözleri dolu dolu oldu. ‘’Abi anlatmam gerek Cavidan’a ve vazgeçmesi gerek bu inadından ama yaklaştırmıyor yanına. Bu sürecin böyle olduğunu biliyor. Bu kızın hayatında biri olmasa yapmaz bunları.’’
‘Levent yeter artık! Kimse yok hayatında Cavidan’ın ama seni de istemiyor. En son Antalya fuar olayında seni sikmek için çağırdığını unuttun galiba. Ne olur bırak artık!’’
Yüreğine bir yumru oturuyordu bu cümleyi duyduğunda. Son on yıl içinde tek bir amacı vardı, Cavidan’ı söz verdiği şeyleri yerine getirmek.
Kim ile aşacaktı Levent bu süreci? Barlara gidip kendinden geçene kadar içmek miydi çözüm? Her önüne gelenle yatmak mıydı peki? Dayanması, direnmesi, mücadele etmesi için desteği Alemlerin rabbi Allah’tan bulacaktı.
Pandemi ile sihri bozuldu ilişkilerinin. Boşanmaların gecikmesi, bazı ailesel problemler bugüne getirdi durumları.
‘’Bitkinim gerçekten. Kolum kanadım kalkmıyor. Güldüğüm fotoğrafları görüp küfrediyorsun. Annenin evinin kapısında ağlayan sevgilini anlatmıştın bana. ‘’Ağladı, ben baktım boş boş ve gitti. Kafamda, gönlümde bitince bitiyor bende,’’ demiştin. ‘’Sen başkasın,’’ demiştin ayrıca. ‘’Kimse bana senin dokunduğun gibi dokunmadı, kimse bana bu şekilde mektup yazmadı, kimse beni bu şekilde öpmedi, sevmedi, sevişmedi,’’ demiştin. Özlemek değil, şehrin her yanı senli oluşu kötü. Ben senin kadar güçlü değilim ve özlemini, hasretini yüreğimden atamıyorum. Biliyorum, senin yüreğin benim için atıyor. Bunu aşacağız sevgilim, aşıp mutlu bir hayata adım atacağız.’’
Cavidan yatmadan evvel balkonda son bir sigara içerken öpüşen çiftleri gördü. Sokaklarda öpüştükleri, seviştikleri anları düşledi. Bir ağacın karanlığında bedenleri sıkı sıkı yapışırdı. Yaz kış fark etmez, deliler gibi öpüşürlerdi İstanbul sokaklarında. Gerçekten, Levent ile yaşadığı aşkı hiçbiriyle yaşamamıştı. En çok bu koymuştu Cavidan’a. Yine çöreklenen karmakarışık duygularla mücadele başladı. Çok şey yapmak isteyip, hiçbir şey yapamamak. Aşığı öldüren, aşığı bitiren an ve duygular.
‘’Bak Cavidan! Bu adama bir umut verecek harekette bulunursan tüm kurgu bozulur. Artık kan kardeşin olmam senin.’’
En yakın arkadaşı Gamze, devamlı istim üstünde tutmak, Levent ile barışmalarını engellemek istiyordu. Şirket içinde yönetici durumdaki insanlara Levent’in söylediklerini taşımak, Cavidan ile yaptıkları yazışmaları postalamak dahil her türlü şeyi yapıyorlardı. Şirketten bir an evvel gitmesiydi esas konu. Cavidan, Levent’in inadını çok iyi bilir, hatta severdi. İnatla dururdu karşısında. Telefonunu karıştırırken, kavga ettikleri bir gecenin (Kavga etmedikleri hafta sayılıydı) sabahında bu şiir ile uyanmış, 12 saat evvel nefret ettiği adamı çok sevdiğini hatırlamıştı. Korkarak okumaya başladı şiiri.
Özlemek değil sorun
Kaybetmenin ağırlığı
Kavuşmak varken yarın
Yaşlarımızın dökülmesi
Benliğim seninkine karışırken
Gün hiç doğmayacakmış gibi sevişirken
Ölmek bile vız gelir
Sensizliğin yanında
Bir şarkı beni sana getirir ve götürmez
Sevmek dediğin bir an değil
Bir ömür gözlerinin içine kurdum düşlerimi
gerçek olsun diye hepsi
dualara sardım seni.
Bir an gözleri doldu. Yaşanılan güzel anlar geldi ama güçlü olması gerekiyordu Cavidan’ın. Levent’in masallarına inanmaması gerekiyordu, Metin vardı. Metin, Bora için iyi bir abi, kendisi için çok iyi bir eş olabilecek kapasitede bir adamdı. Levent gibi değildi. Kendi şirketi olan, hayaller kurmayan, düz, efendi biriydi. Bir an yine o hırs ile yüreği doldu. ‘Hasta orospu çocuğu,’’ dedi içinden. ‘Ölmesin, sürünsün! Benimle bir hayat kurmaya tenezzül etmedi hasta manyak,’’ dedi. Aslında öyle olmadığını kendisi de biliyordu ama etrafını sarmış şer odakları gönül gözüyle düşünmesini engelliyordu.
Levent’in dışarıda yaptığı işlerle ilgili 2020 sonunda büyük bir sıkıntı çıkmıştı. Kanada firması parasını ödememiş ve kurduğu ekibin parasını Levent kendi cebinden ödemek zorunda kalmıştı. Adana’da annesinden kalan bir arsayı satıp ödemişti. Cavidan kendi hayat kurgusu içinde kocasından boşanmak için uğraşırken, Levent’in yaşadığı kriz ilişkilerinde ilk kavgalarına neden olmuştu. Bir de haftanın beş gününü Levent ile geçirip, hafta sonu Doğan ile eve tıkılmak, Doğan’ın rutin seks tekliflerini püskürtmek, ellemelerini görmezden gelmek Cavidan’ın çok yoruyordu. ‘Haksızlık ettin o zamanlar Levent’e,’’ diye düşündü ama sonra içindeki ateşle bunu kabul etmedi. Yüzde yüz haklıydı Cavidan ve Metin ile yaz aylarında evlenecekti.
‘’Delirsin Orospu Çocuğu,’’ dedi. Kendisi neler yapıyor kim bilir? ‘’Gelip kapımda yatar normal şartlarda,’’ diye düşündü. Cavidan’a göre karısından boşanmayacak ve bu düzeni sürdürecekti. Başka bir açıklaması yoktu ve olsa bile artık barışmalarının imkanı yoktu. Doğan’dan ayrılmak için de aynı şeyi söylemişti Levent’e. ‘’Doğan beni hayatta bırakmaz, ölür,’’ demişti.
Levent kan ter içinde yatağında bir o tarafa bir bu tarafa dönüp duruyordu.
‘’Kimseyle yatmadım ben, yapma Cavidan, öyle değil, yapma,’’ derken bir anda uyandı. Kalktı, duşa girdi ve hızlıca çıktı, giydi, dışarıya attı kendini. Arabasına atladı ve son zamanlarda sesli olarak dinlediği romanı dinleyerek sahil yolunda Üsküdar’a doğru gitmeye başladı.
Ruhu daraldığı zaman geldiği Yahya Efendi Camisindeydi. Abdest aldı, içeriye girdi, sabah namazını kıldı cemaat ile. Dua etmeye başladı.
‘’Kafamı taşıyacak, yüreğimin atışına katlanacak güç ver bana Allah’ım. Zalimlerin yaptıkları kötülüklere direnmek için sana sığınırım. Cavidan’ın gönlüne düşen ateşi söndür yarabbi. En tez zamanda bizi mutluluk ile sar, yüreklerimizi tekrar birleştir.’’
‘’Keşke,’’ kelimesini hiç kullanmamış olmayı diledi içinden. Olaylara baktı, yazılan, çizilen, söylenen sözlere. Sonra Cavidan ile yaşadığı anlara, anılara gitti. ‘’Benim Cavidan’ımı öldürmüşler dedi ve bir damla yaş düştü yere. Uzun uzun oturdu muhteşem İstanbul manzarasına karşı ve dualar okudu, Cavidan’a ulaşsın diye ritüeller yaptı. Yüreğinden genzine akan kanın kokusu burnunu deldi adeta. Alışmak zorundaydı.
‘’Hayatımda Metin’in olduğunu tahmin mi etti? Geri zekâlı beni çok iyi tanıyor tabii. Söylemiştim, ‘’Seni göt etmek için direk gider evlenirim demiştim. Metin ile 1,5 aydır birliktelerdi. Levent’in şirket içinde kendisini kötü durumda göstermesinin hırsıyla, Metin ile hemen birlikte oldu. Seviştikleri ilk akşam Metin’in evindelerdi. Oğluyla yaşadığı eve birinin gelmesini, kalmasını içi istememişti. Metin’in Maltepe’de sitelerde güzel bir evi vardı. Akşam yemeğini yedikten sonra eve geldiler. Uzun uzun öpüştüler manzaraya karşı. Levent’e o kadar sinirliydi ki, Metin ile öpüşürken aklında Levent’in acı çekişi vardı. Daha da tahrik oldu bundan. Seviştiler, defalarca seviştiler. Metin uyuduktan sonra kalktı Cavidan, bir sigara içmek için balkon camının oraya geldi ve ağlamaya başladı. ‘’Geri zekâlı Levent, orospu çocuğu Levent, seni unutmak için ne yapmam gerek?’’ içini kemiren sorunlara inat, gerçek tekti kafasında. Levent ile birleşmeleri imkansızdı ve Metin’i üzmeye hakkı yoktu.
Yatağa döndü. Kafasında Levent ile seks konusunda konuşmaları, şakalaşmaları, şirketin içinde arşiv dolap odasında sevişmeleri, verdiği, ailesinin bile bilmediği sırları düşündü. Çok seviyordu hala Levent’i ama başka bir adam ile defalarca, intikam alırcasına sevişmişti. Aslında hata yaptığını biliyordu ve çok yakında bunu görecekti.
‘’Evi aldığımı kimse bilmeyecek,’’ dedi telefonu kapatırken. ‘’Şirket müdürüne taşınacağımı söyledim ama evi aldığımı söylemedim. Cavidan duymayacak evi aldığımı, ben ona kendim müjdeyi vereceğim. Hiç takip etmedim, takip ettirmedim ama eminim biriyle birlikte, eski, kocasından önce bir Bursalı vardı, babasına yalakalık yapmak için Bursa’da kalmıştı. Kesin onunla. Yüreğim eziliyor aklıma geldiğinde. Başka biriyle nasıl öpüştüğünü düşünüyorum, mideme ağrılar giriyor ama eminim hırsla sevişip, öpüşüyordur. Ben yaptığım hataların farkındayım ama Cavidan’ın yaptıkları bini aştı. Yeter artık! Savaş ilana edeceğim, aşkımdan ölsem bile.’’
Levent, çok sevdiği bir ablasıyla uzun uzun dertleşti. Dönüşü olmayan yola sokmuştu Cavidan bu durumu. Sevgi, aşk belli bir noktadan sonra insanın enayi gibi görünmesine neden oluyordu. Ölene kadar sevecek ama onuru için savaşacaktı.
‘’Sana son bir söz, son bir cümle. Açtığımız yaralarımızın tamiri mümkün. Sevgi yoksunu ruhlardan kurtarıp bana geldiğin gün, kurtuluşumuz olacak o gün. Kiminle güleceksin benime güldüğün gibi? Kim tutacak elini? Kim öpecek benim seni öptüğüm gibi? Ruhuna yapışmış nefreti, ellerimle sıyırıp seni seveceğim, senin istediğin gibi. Artık dönüş vakti. Yüz yıl sonrasında bu hayatını gösterdiklerinde sana, yüreğin parça parça olacak. Artık gel! Seni sonsuzluğun uçurumunda, bir küçük kaya parçasına tutulmuşçasına bekliyorum.’’
Cavidan sıçrayarak uyandı. Yüreğine biri dokunmuştu sanki. Ne yapacaktı bu duyguyla? Tekrar yastığa koydu kafasını, yanında uyuyan adamın yüzüne baktı. Levent değildi. 1 Ocak 2124 saat sabaha karşı 4:32. Yüz yıllık hesabı kapatmak için yüz yıl öncesine dönmeye karar verdi. Levent ile hesabı yüz yüze görmek için bu yolculuğa değerdi. Çünkü, yüreğini kemiren aşk duygusu bir türlü geçmiyordu. Gözlerini kapattı ve o sert gelen ışığı takip etti.
Çok uzun zaman olmuştu Cavidan’ın gözlerine bakmayalı. Yüz gün, yüz ay, yüz asır… hep buluştukları, zaman içinde büyüyen kafede, aynı masada buluşmuşlardı. İnsanlık için olmasa bile bu iki aşık için çok uzun zaman geçmişti.
‘’Saç modelini değiştirmişsin. Hiç yakışmamış,’’ dedi Levent. ‘’Seni ilgilendirmez saç modelim, hatta benimle ilgili hiçbir şey artık seni ilgilendirmez,’’ diye beklenen cevabı verdi Cavidan.
Ruhları çoktan sevişmeye başlamıştı. Kos adasına tatil gittikleri 2021 yaz sonunda gece yarısı, durduk yere bir kavga çıkmıştı. ‘’Bu kadar tuvalette kalıp ne bok yiyorsun sen,’’ demişti Cavidan. ‘’Maça baktım, topu topu 10 dakika kalmışımdır,’’ dedi Levent ama Cavidan çoktan eşyaları toplayama başlamıştı Levent delirmişti. Her seferinde olduğu gibi gereksiz şekilde büyüdü kavgaları, gitmesine izin vermeyen Levent, gitmekle tehdit eden ama gitmeyeceği belli Cavidan. Levent gitmesine izin verse, ‘’sen ne biçim bir adamsın? Gitmeme izin verdin,’’ diyecekti. Kavga bitti, iki hırçın sevgili, sert ve saatler süren bir sevişmeye bırakıtlar kendilerini.
‘’Latte söylüyorum sana?’’ dedi Levent.
‘’Çok vaktim yok, Metin gelecek, onunla akşama bir yemeğe gideceğiz, arkadaşlarıyla.’’
‘’Metin’in sülalesini sikim Cavidan.’’
‘’Hayvanlaşma iki dakikada.’’
‘’Sen ne yapıyorsun aylardır? Almışsın yanına üç dört çapulcu. Aşkımızın içine ediyorsun. Kim o yanındakiler Cavidan?’’
‘’Onlar sayesinde gözüm açıldı benim.’’
‘’Nah açıldı! Gözünü kara büyülerle kapattılar be! Kendi işleri için kullandılar, kendi safralarını döktüler. Ne oldu? Benim sana söz verdiğim şeylerin hepsi hazır. Sen bana bu tavrı gösterdiğin sürece, yaptıklarımı göremeyeceksin. Allah yukarıda şahidim olsun, yıkılmadan bekleyeceğim seni. Metin nerden çıktı? Koşa koşa Metin’e gittin mi? Ne kadar çabuk yol alıyorsun sen?’’
‘’Terbiyesiz hayvan! Sen karının koynundan çıkamadın, bana mı hesap soruyorsun?’’
‘’Sen durumu çok iyi biliyordur, şirket içinde konuşulması, planların gecikmesi bizi bu noktaya getirdi ama neler yaptın sen ya? içimi siktin içimi!’’
Cavidan çantasını alıp ayağa kalkacağı anda, Levent, ‘’gitmeyeceksin! Kalkıp gidersen sonsuz aşkın mutluluğuna eremeyeceksin,’’ dedi. Gözleri ikisinin de yaşla dolmuştu.
‘’O gün iş yerinde olayı bu kadar büyüteceğin hiç aklıma gelmedi. O gün yanına geldiğimde krizi bir nebze olsun bitirmek ve bir hafta içinde her şeyin istediğimiz gibi olacağını sana anlatmak için gelmiştim. Yapamadığımız tatile gidecek, evimize yerleşecektik. Ama sen herkesi bu konuya dahil ederek, bizi tanımayan, aşkımızı tartamayan insanları dahil ederek krizi büyüttün. Birincisi Gamze seni gazladı. Yurt dışından gelen mesajlardan ötürü. İkincisi sen kendini gazladın. Nasıl yaptın sen? Hiç mi sevmedin sen bizi? Her şey hazırdı oysa. Ama sen bu yolu seçtikten sonra benim geri adım atmam söz konusu olamazdı. Zalimlere karşı savaşmak farz çünkü. Bizi mahvetmenin birkaç nedeni olabilir. Birincisi ev kriziniz yüzünden Doğan ile yeniden barışman, (saç modeli Doğan’ın sevdiği model) bu bence düşük ihtimal. İkincisi yaz aylarında bana demiştin, ‘’hemen evlenmeyen şerefsizdir,’’ onu hayata geçirmek için Metin ile yeniden iletişime geçtin. Başka bir açıklaması yok.’’
‘’Hepsi senin hasta kafandan uydurduğun şeyler Levent!’’
‘’Benim hasta olmadığımı, beni çıldırtan kişinin sen olduğunu çok iyi biliyorsun Cavidan!’’
‘’Ben seni istemiyorum!’’
‘’Bok istemiyorsun!’’
Cavidan oturduğu yerden hışımla kalktı. ‘’Yanıma yaklaşamadın aylardır, artık sadece fotoğraflarda göreceksin beni. Sen beni hak etmiyorsun. Gidip Metin’le evleneceğim, aylardır huzurla yaşatıyor beni.’’
Levent gülmeye başladı. ‘’Şimdi bir şey diyeceğim ayıp olacak. Neler yapıyor Metin piçi. Babası gebermiş mi? Babası emrederse yine seni ortada bırakır. Sen ilişkine sahip çıkamadın be! İnsanları benim üzerime saldın. Biz seninle kaç ay, kar, kış demedik sokaklarda gezdik. Metin diyorsun utanmadan. Benim gibi dokunuyor mu sana? Sen planını çoktan yaptın Cavidan Solgun. Yeşil gözlerine yazdığım binlerce şiiri haram etsem, yamulur kalırsın şuracıkta.’’ Levent’in gözlerinde yaş ile birlikte ateş çıkıyordu.
Cavidan ağlamaya başladı. Olduğu yere oturdu. Diğer müşterilerin rahatsız olduklarını, kalkmaları gerektiği söyledi garson. Levent hesabı ödedi ve çıktılar. Nispetiye caddesinden Akmerkez’e doğru yürümeye başladılar.
‘’Çok özledim seni Cavidan,’’ dedi Levent. Cavidan’ın kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Ama teslim olamazdı bazı şeylerden emin olmadan.
‘’Bana açıklama yapmak zorundasın. Sik gibi şeyler yazıyorsun sağda solda. Beni kaltak gibi gösteriyorsun. Sana dedim yapma! Benim bir çocuğum var, oynama benimle. Sen, böyle bir konuşma geçmemiş gibi sikine takmadın Levent.’’
‘’Ben hatamı kabul ettim zaten. Telafi edeceğim dedim ve söz verdiğim her şey hazır ama sen bizim ağzımıza sıçtın. Şirket önemli sanıyorsun benim için. Zerre önemi yok. Sana diyorum ki, bırak, sen bana geldiğinde ben sana verdiğim sözleri bir bir tutacağım. Anında göreceksin ama yok Ahmet girmiş araya onu demiş, Mehmet girmiş araya onu demiş. Boka şifa Cavidan boka şifa. Tükeniyoruz yavaş yavaş.’’
Bir an sustu iki benlik. Yürümeye devam ettiler. Kar atıştırmaya başladı. Akmerkez’in içine girdiler, en boş gördükleri kafenin en ücra köşesine oturdular.
‘’Sen gerçekten unuttun mu beni?’’ diye sordu Levent.
‘’Her şeyi oyun gibi görmenden, verdiğin sözlerin zamanında yerine getirmemenden bıktım. Önümü göremez oldum, Bora büyüyor, benim hayatıma bir yön vermem lazım. Yıllardır dediğim şey bu ama sen beni oyaladın durdun Levent. Seni çok sevdiğimi biliyorsun ama ben bunu yapamam kendime.’’
‘’Çok haklısın sevgilim!’’
İkisi de dondu kaldı o anda. Gözlerinin içine bakıp sevgilim demeyeli çok zaman olmuştu. Cavidan bunu duymak için yüz yıl öteden Levent’e gelmemiş miydi? Ne yapacaktı Cavidan? Nasıl çıkacaktı bu işin içinden? Her şeyi ile dört dörtlük, tutarlı Metin, romantik yıllardır krizler çıkaran Levent? Yüreğinin sesini mi dinleyecekti? Aklının sesini mi? Aslında bu olay olduğundan beri çok güçlü durmuştu Levent’e karşı. Aslına bakılırsa, Levent bu süreç içinde yapması beklenen şeylerin hiçbirini yapmamıştı. Ruhu bedeninden büyüktü, sığmıyordu, sabırsız ve ateşliydi. Tüm dertlerin ana kaynağı buydu aslında. Cavidan için bir seçim yapması gerekmiyordu. Levent ilahi olarak, hiç beklemediği bir anda, planlarında yokken kalbine bırakılmış bir tılsımın sonucuydu. Cavidan sustu, yüreği konuşmaya başladı.
‘’Çok özledim seni Levent. Seni uzaktan gördüğüm o gün, dizlerimin bağı çözüldü ve banka zor bıraktım bedenimi. Yüreğim deli gibi atmaya başladı. Koşup, senin boynuna sarılmak ve elini tutmak için kendimi çok zor tuttum. Yanımda birileri olmasa, sen bir adım daha atsan, bana baksan, ağlayarak sana gelecektim ama yapamadım. Sonra yüreğimin acıları aklımın hükmü, yüreğimin sonsuza kadar senli olan tarafını susturdu. Ölmeni istedim yine. Eve geldim, üstümü değiştirdim, arabama atladım ve Metin’in evine gittim. Gözlerimin yaşlarını saklayarak deliler gibi seviştim Metin’le. Beni sarıp sarmaladığın, en sevdiğim şeyi yapmak, sanki sen varmış gibi hissetmek istedim ama olmadı Kendimi banyoya zor attım. Haykırarak ağlamaya başladım. Burada, başka bir adamla sevişmemin suçlusunun sen olduğu fikri beni delirtti.
Mart ayında doğum günüm için gizli gizli organize oluyor Metin. Senin hiç yapamadığın bir şey. Yapmak istedin ama yapamadığın bir şey. Aslına bakılırsa içimde hep bir yara olarak kalacağın için benden uzak durmanı istiyorum. Dayanamayacağımı biliyorum. Evden çıkıp yürürken bakkala, markete seni arıyor gözlerim. Gelmiyorsun. Gelsen kaçarım senden. Kaçtığım sen değilsin aslında kendi yüreğimin sesi. Ben sustuğumda etrafımda konuşanlar başka bir Levent’ten bahsediyor. Çok sinirleniyorum onlara. Seninle ilgili hiçbir şey duymak istemiyorum. Keşke hiç elini tutmasaydım diyorum. Keşke beni sevmeseydin, şiirlere alıştırmasaydın, çiçeklerle donatmasaydın diyorum. Keşke bu şehre gelmeseydin, Adana’da kalsaydın diyorum. Yeni yıl gecesi, Metin’in evinde girdim. Seninle hayal ettiğim gibi olmadı ama özenle hazırlanmış bir adam, kendi içinde bana duyduğu ve yıllar içinde bitmeyen sevgi. Saygı duydum Metin’e. Levent sen kendi hayatına net değilsin! Bana ve oğluma bir hayat veremezsin ve ben buna karşı direnmek zorundayım.
Seni çok sevdim, hala seviyorum. Şu anda deli gibi öpmek istiyorum seni ama yapma artık bize bunu. Git bu şehirden.’’
Levent’in yüreğine ok gibi saplandı bu sözler. Gözlerinden bir damla yaş aktı, aktığı yeri deldi geçti. Toprak bile bu acıyı taşıyamadı. Yüreği, yüreğine konuşmaya başladı.
‘’Geceleri konuşuyorum seninle. Elimi yüreğim koyuyorum, aracılığını talep ediyorum ve uzun uzun anlatıyorum. ‘’Cavidan’ın yüreğine serinlik ver, benim aşkımı diri tut,’’ diyorum. Sabah oluyor, senin bana yaptığın bir kötülük (kötülük-iyilik göreceli kavramlar. Durumdan kendini koruma isteği kötülüğü-iyiliği derecelendirecektir) ile uyanıyorum. On dakika kendimden geçip, on dakika sonra tekrar benliğim ile dualara geri dönüyorum. Don Kişot gibi yel değirmenlerine karşı savaşım. Kötülere hak ettiğini vermeyi bilirim. Sen de bunu çok iyi bilirsin. Kötülüğün bile bir raconu olmalı hayatta. Senden aldıkları güçle, kendi hayat intikamlarını almak için bana saldıran dünya dışı yaratıklar… Bu konumuz dışı şimdilik.
Söylediğin şeylerden haklısın sevgilim. Hayat bizi biz yapmak için kolaylık göstermedi. Hatalarım var mı? Tabii ki var. Ön görüsü yüksek biri olarak şu şekilde ayrılacağımız bir saniye bile aklıma gelmedi. Tüm aksiliklere rağmen bizi biz yapan aşkın, bizi sonsuza kadar bağlayacağına olan inancım sonsuz. Geldiğimiz şu noktada senden akın akın gelen saldırılara direnmekten elim kolum bağlı oturuyorum. Sen beni beklersin biliyorum. İş çıkışında, sokakta, barda, sevgilin ile otururken. Ben seni yüreğimle takip ediyorum Cavidan. İstersen yüzyıl öncesine kaç, istersen yüz yıl sonrasına, ben seni sevmekten hiç vazgeçmedim.
Biriyle birlikte olduğunu, bunun biz ayrıldıktan 5 hafta sonra başladığını da biliyorum. Ama bu sürecin sonunda sen anlayacaksın ki Levent olmadan hayat olmaz. Cavidan ’sız hayatın Levent’in benliğinde olmadığı gibi. Acıklı şarkılara, dualara, ve tabii bizi biz yapan şiirlere. Bak son yazdığım senli şiirim;
Bir bilinmezlikle uyandığım bu sabah.
sen doğsan gün yerine
Sokaklara gölgen düşse
Gün kıskansa bizi
Şiir yüreğini hafifletse
Şarkılarla açılan fallar
Kötülüğün çiçek açtığı diyarda
Beni ayakta tutuyor.
Şiirli benim benliğim
Senli, şiirli, sihirli
Yoksunluğuna yazılan şiirlerimde
Benim acılarım değil
Senin öfken var
Senin hoyratça beni sevişin
Ve beni yok edişin.
Gelişin bayramım olsun
Son düzlüğe son sıradan giren ben
Senli aşk yarışını kazanacağım.
Cavidan, son sözüme gelirsek; Bitmez bir aşkın kahramanlarıyız biz. Kollarımı açtım seni bekliyorum. Şiirler tesir etmiyor benliğine belki ama bizim için son çıkışa az kaldı. Yapman gereken tek şey gelip elimi tutup beni, bizli hayata götürmek. Tüm yaptığın kötülükleri yüreğimden silmek için, bizi biz yapmak için tren saatini kaçırma.
Cavidan ve Metin donup kaldıkları andan tekrar uyandılar. ‘’Bilmiyorum Levent! Seni görmem büyük bir hataydı belki. Tekrar aynı şeyleri yaşayıp, hayal kırıklığına uğrayacağımı biliyorum. Bir yanım evet diyor, diğer yanım hayır. Ben şimdi kalkıp gideceğim ve sen burada kalacaksın. Bir daha da görüşmeyeceğiz. Senden tek bir isteğim var. Şirketten, bu şehirden ayrılıp, gitmeni istiyorum.’’
Levent, oturduğu yerde doğruldu.
‘’Hiçbir yere gitmiyorum! Bu şehir senin ve sevgilin olduğu kadar benim. Karşına çıkmam ama sen şu anda çok büyük bir hata yapıyorsun. Burada karşında olduğuma göre artık eski hatalarını tamir etmişim demektir. Artık vazgeç bu inattan. Sana bir hafta süre vereceğim. Beni ara ve kararını bildir. Ama o kararı etrafını sarmış aşk düşmanlarından bağımsız olarak al. Onlar kendilerini sevmiyorlar Cavidan.’’
Cavidan ayağa kalktı. Levent kalkmak istedi ama bedeni buna izin vermedi. Hızlı adımlarla uzaklaşırken gözlerinden yaşlar akmaya başladı Cavidan’ın. Güçlü olma oyununu oynamak, Levent’i mahvetmek için kurduğu takımın sınırlarına gitmesi gerektiğini düşündü. Yanlış Levent’ti.
Bir seçim yapmak değildi bu aslında. Aşıktı köpek gibi Levent’e ama huzur Metin’deydi.
İKİ GÜN SONRA
Levent bavulunu teslim edip uçuş kartını aldı ve pasaport kontrolüne doğru ilerlemeye başladı. Arkasından bir ses gelmesini bekledi. Tam kuyruğa gireceği anda ‘’Levent,’’ diye bir kadın sesi duydu.
Sese doğru dönmek istedi, bedeni kas katı kesilmişti. Zorla ekrana baktı. 4 Ocak 2124 yazıyordu. Ses yüz yıl öteden, yüreğinin sesini dinleyen Cavidan’dan geliyordu. Şimdi, belki de son kez yüz yıllık yolculuğa çıkma sırası Levent’teydi.
DEVAM EDECEK
CAVİDAN
Bir kafede oturmuş, eski arkadaşı Tuğba’nın eski sevgilisi Doğan ile buluşacaktı. Son iki yıldır yalnızdı. En son çok sevdiği ama hayatının travmasını yaşatan Şahin ile iki yıl süren, inişli çıkışlı ilişkileri bir yeni yıl akşamı yaşanan ve bir ay sonra hayatına bomba gibi düşen haber yüzünden bitmişti. Şahin, Cavidan’ı ortada bırakmıştı. Cavidan, kendi içine dönmüştü. Çalışıyor, hafta sonları dernek etkinliklerine ya da gece dışarıya çıkıyordu. Kendisinin bile unuttuğu gecelik ilişkiler yaşıyordu. Önünü kesen eski sevgililer ile uğraşıyordu ama dirayetiyle hepsinin üstesinden gelmeyi başarıyordu.
İçindeki alevi sadece istediği zaman gösteren, dış görünüşü itibariyle sakin, sessiz biri gibiydi ama aslında öyle değildi.
Cavidan libidosu yüksek, istediğini almak için kural tanımayan biriydi. Zaman zaman arkadaşlarıyla bu yüzden sorunlar yaşıyordu. Çok umursamıyor ve istediğini yaşıyor, ailesi dahil kimseye bundan bahsetmiyordu.
Beklerken bir sigara yaktı, Doğan ile Tuğba’nın bir on gün çıkmaları dışında Doğan ile ilgili bir sıkıntı yoktu. Ergen bir hali vardı Doğan’ın. Cavidan, onu zaman içinde büyütecek, iş sahibi olmasını sağlayacaktı. İkisi de aynı sektöre hizmet ettikleri için tedarikçi konusunda Cavidan birçok kişi ile Doğan’ı tanıştırıp büyümesini sağlamıştı.
Güzel bir otel düğünü ile evlendiler. Beylerbeyi’nde güzel bir dubleks almıştı Doğan’ın babası. İlk gece, bir kere seviştiler, Doğan uyuyup kaldı. Cavidan, bu konuyu yıllar sonra Levent ile konuştuğunda ve üzerine Levent ile seviştiğinde garibine gitmesinin normal olduğunu anlamıştı. Bir insan ilk geceden karısıyla bir kere sevişip uyur mu? Sonradan anlaşılacaktı bunun nedeni. Doğan’ın pavyon alışkanlığı ve devamlı gittiği bir kadın vardı.
Metin, sınırlı günler görüşmelerini artık istemediğini, evlenmek için önlerinde engel olmadığını söylediğinde Cavidan’ın aklına geçen yaz yaşadıkları geldi.
Alaçatı’da bir butik otel sahibi adamla tanışmıştı. İngiltere’de yaşayan arkadaşının kocası bu adamla iş yapacaktı ve dördü bir akşam yemeğe çıktılar. O sıralar şiddetli kavga nedeniyle Levent İstanbul’a dönmüş, Cavidan kafasında bu ilişkinin bittiğini, Levent ile birlikte olamayacağını kafasına kazımıştı. Adam, iş icabı değil Cavidan ile tanışmak için gelmişti. Çok içtiler, sonrasında gece kulübünde içmeye devam ettiler ve Cavidan sabah adamın yatağında uyandı. Gece olup biteni hiç hatırlamıyordu. Apar topar giyindi ve koşarak eve gitti. Kendini duşa zor attı. Levent’e karşı büyük bir vicdan azabı içindeydi.
İstanbul’un pis sıcağı altında, Ürdün çölleri için çizdiği projenin son toplantısından çıktığında saat yediyi geçmişti. Arabasını almak için alışveriş merkezine giderken metrodan Cavidan’dan bir mesaj geldi.
‘’Burada beni bırakıp gitmenin nedenini bilmiyorum ama bana verdiğin sözleri tutmanı bekliyorum.’’ Levent, direk aradı.
‘’Cavidan, metroya bindim arabayı alınca arayacağım seni. Seni bırakmadım, sen bizi her zaman yaptığın gibi mahvettin. Kavga etmeyelim hemen. Arayacağım on dakikaya.’’
Her seferinde olduğu gibi kalbi yerinden çıkacakmış gibi oldu. Arabaya bindi ve direk Cavidan’ı aradı.
-Eve gitmeye çalışıyorum. Sen?
-Bora ile havuzdayız. Ben iyi değilim Levent. İçim sıkılıyor. Kalbime, karnıma ağrılar giriyor. Hepsi senin bu dediğin şeyleri yapmaman yüzünden oluyor.
-Dün akşam seni aradım ama açmadın. Dışarıya çıktın sanırım.
Cavidan bir an durdu. Çok soğukkanlıydı, yalana çok başvurmaz ama durumun istediği gibi gitmesi için sakince yalan söylerdi.
-Dün Zeynep bizdeydi. Sonra başım ağrıdı, ilaç alıp yattım.
Levent, yemekte olduğunu, tanıştığı adamla yattığını biliyordu ama durumun daha da kötüleşmemesi için bilmiyormuş gibi yapmaya karar verdi.
- Öyle olsun. Tüm bu süreç bittiği zaman oturup yapılanları konuşacağız Cavidan. Bu yaz umarım beni aldatmadın ve aldatmayacaksın.
- Saçmalama! Konuşalım ama beni buradan bırakma artık. Lütfen!
- Ben mecburiyetten buradayım. Yapma artık bunu bize.
- Dur evde bir şey oluyor. Ben seni arayacağım.
Cavidan telefonu kapattıktan yarım saat sonra acı haber geldi. Cavidan’ın annesi ölmüştü.
Mezarın başında gözleri ağlamaktan şişmiş, tüm bedeni titreyen Cavidan’a bir el uzandı. Hiç bakmadan eli tuttu. Levent’in eliydi. Eski kocası Doğan Bora ile kalmış, cenazeye gelememişti. Levent’e sıkı sıkı sarıldı. ‘’Annem öldü Levent, annem öldü, diye kendinden geçercesine ağlıyordu. Levent sakinleştirmek için kafasını ellerinin arasına aldı ve saçlarını okşadı, arabaya götürdü.
‘’İnsanın annesi, babası ölünce hayatta bir başka mertebeye çıkıyormuş. Yüreğime oturan bu acıyı o kadar derinden hissediyorum ki, bilmiyorum nasıl nefes alacağım.’’
‘’Sevgilim, ben hep senim yanındayım. Babanı düşün, 40 yıllık hayat arkadaşını kaybetti. Onun için daha acı. Hadi sil güzel gözlerinden yaşları içeriye geçelim.
Levent’ten ayrıldıktan 9 ay sonra Metin ile nişanlandı. Nişan için sevdiği bir mekân ile anlaştı sadece yakın arkadaşlarının olduğu (son 5-6 yıldır tek arkadaşı Levent’ti ama Levent ile ayrılıp olayları büyüttükten sonra ortaya çıkan, üç ay önce nefret ettiği kişilerle arkadaş olmuştu. Arkadaş olmasının tek nedeni Levent’i yalnız bırakmaktı. Levent, duygusal olarak yıkılması çok zor biriydi ve Cavidan bunu herkesten daha iyi biliyordu) bir tören ile nişanlandılar. Metin’e kalsa direk evlenmek, bu ikinci şansı kaçırmamak istiyordu.
Cavidan, Bora’yı babasına bıraktıktan sonra Metin’in iş seyahatinden olmasından ötürü çarşı içinde bir mekana gitti. Eski güzel günleri aklına geldi. ‘’Sıcak şarap içip, gençlik anılarımı anlatmıştım Levent’e,’’ dedi. Güldü. Planları tutsa, daha doğrusu Levent verdiği sözleri tutmuş olsa, evlerine yerleşseler, evlenseler bugün ne yapardık,’’ diye düşlere bıraktı kendini.
‘’Sarılırdık uzun uzun ve Levent öperdi aşk ve şehvetle. Salon kapısının yanındaki duvara dayar ve uzun uzun öper, okşardı. Çok güzel severdi beni. Ben onun o koca gözlerine bakıp, ‘’Leventt derdim, içimden akardı adı. Benim içimden bir şeyler yüreğime akardı ama söylemezdim Levent’e. Sonra elinden tutup odamıza götürürdüm. Sevişirdik uzun uzun. Hiç kimse ile yaşamadığım güzellikte şeyleri Levent ile yaşadım ben. Çok yazık oldu, çok! Aptal Levent!’’
Kadehin sonunu içti ve hesabı ödeyip dışarıya çıktı. Köşeyi döndüğü anda karşısında Levent’i gördü. Kaçamazdı artık.
- Ne yapıyorsun burada?
- Hiçbir şeyler alıp eve gidecektim. Nişanlanmışsın Metin ile. Yanakların al al olurdu Bursalı dediğimde. Ne bitmez aşkmış arkadaş!
- Laf sokmaya devam et sen! Adam gibi adam. Dediği her şeyi yaptı, O’na kalsa hemen evlenecek benimle ama ben biraz ağırdan almak istediğimi söyledim. Bora’nın bu fikre alışması gerek.
- Koş evlen Cavidan! Bir bok uğruna hayatımızı siktin! Tam manasıyla sik!
- Terbiyesiz! Hala beni suçluyorsun. Dediğin hiçbir boku yapamadım aptal, geri zekâlı.
- Yaptım şimdi! Ne oldu? Sen başkasıyla nasıl el ele tutuşursun?
- Sen ne bok yedin kim bilir!
- Hiçbir bok yemedim!
- Hadi canım sende!
- Etrafına çapulcu ordusu topladın, hayatımızı sikmek için. Sen bizim hayatımızı mahvettin!
- Daha fazla senin bu tavrını çekmeyeceğim. Ben eve gidiyorum.
‘’ Levent,’’ diye haykırmak istedi Cavidan. Yürümeye başladı, bu esnada yağmur hızını arttırdı. Levent’in kolundan yakalamasını, çevirip öpmesini istedi. İçinden dökülen sözcükler semaya ulaştı.
‘’Seni çok özledim! Hayatımın en kötü zamanını geçiriyorum Levent. Seninle oturup konuşamıyorum, seni arayamıyorum, seni kokunu içime çekemiyorum, sana dokunamıyorum, içim kanıyor. Gece oluyor, saate bakıyorum, ‘’Levent şimdi uyumak için odaya geçmiştir, kitap okuyordur kesin’’ diyorum. Sabah ayrı ritüel, öğlen ayrı. Geri dönüşü yok buradan ama hala seni çok seviyorum Levent. Bizim içimizde kopan fırtınaların tüm şehri sarması, herkesin müdahil olması senin de dediğin gibi kötü oldu. Bir anlık paniğim seni ömür boyu kaybetmeme neden oldu. Geri dönüşü olmayan bir yola girdim. Seni deliler gibi sevsem bile geri adım atamam! Düşlerimde seninleyim sevgilim. Levent! Seni çok seviyorum ben.’’
Levent geride, olduğu noktaya çakılıp kalmış, gözlerinden akan yaşları siliyordu. Cavidan Arabaya bindi, aynadan son kez baktı sevdiği adama ve deli gibi ağlamaya başladı.
2 AY SONRA
‘’Metin bunu sana yaşattığım için çok üzgünüm ve senden özür dilerim, ’yazdı ve yolladı mesajı. Sonra çantasını hazırlamaya başladı. Bu esnada telefonu çalmaya başladı. Metin diye düşündü ama beklediği kişi arıyordu.
‘’Kesin eminsiniz değil mi orada olduğundan? Tamam çok teşekkür ederim. Yarın sabaha ben orada olacağım. Siz uzaktan izlemeye devam edin. Hareket ederse müdahale edersiniz. Tamam! Teşekkür ederim.’’
Cavidan, Metin’den ayrılmış, ortadan kaybolun Levent’in izini bulmuştu. Türk’ler tarafından çok bilinmeyen bir Yunan adasındaydı 10 gündür. Onun yanına gitmek için, ilişkilerini kurtarmak için son bir hamle yapacaktır.
‘’O gün Çarşı’da karşılaştığımız zaman bana yaptıklarını söylemedi. O yüzden değil, aşık olduğumuz için gelmemi bekledi. Benim O’nu sevdiğimi çok iyi biliyor ama şu noktada, bu kadar şey yaşamışken bu riske girmemi bekleyemez. Benim bir çocuğum var, yalnız yaşayan bir babam var. Sorumluluklarımı biliyor. Şimdi gideceğim ve onu alıp getireceğim. Sana çok teşekkür ederim. İyi ki Levent’in senin gibi bir arkadaşı var.’’
Aylardan Şubat olmasına rağmen hava oldukça sıcaktı adada. İşleri ayarlayan kişi Cavidan’ı aldı ve Levent’in kaldığı bölgeye doğru yola çıktılar. Yüreği deli gibi çarpıyordu.
Uzaktan Levent’i gördü. Yanına doğru gitti, kıyıda elinde kitap, sigara, yanında kahve fincanıyla bir bankta oturmaktaydı. Yaklaştı, adımlarını hızlandırdığı anda, ‘’Levent,’’ diye bağırdı. Levent ayağa kalktı, bitkin bir halde Cavidan’a doğru yürümeye başladı. Durdu, ‘’daha fazla yaklaşma sevgilim,’’ dedi. Cavidan kendini koy vermişti. Aylardır, yıllardır, belki de asırlardır çekilen acıları gözlerinden yaş olup akarken, ‘’neden Levent?’’ dedi. Sözcükler boğazında düğüm düğüm olmuştu.
Levent, haykırarak ağlarken, ‘’Anlatacağım sana her şeyi,’’ dedi sesiyle birlikte tüm bedeni titriyordu. ‘’Anlatacağım…’’
Zaman, mekan, her şey birbiri içine girmişti. Masal mıydı? Düş müydü- Yoksa karanlık bir kâbus mu?
Devam edecek…
LEVENT
Son kadehi içtiğinde sokakta kimsecikler kalmamıştı. Defterine aldığı notlara göz gezdirdi. Sonra kalkıp otele gitmek için hangi caddeden otobüse binmesi gerektiğine baktı. İki gecedir çok sevdiği Avrupa şehirlerinden birindeydi. O sırada sosyal medya programından gelen mesaja göz attı. Telefon elinden düştüğü anda gözünden de bir damla yaş aktı.
Cavidan’ın nişan fotoğraflarını görünce, beyninden vurulmuşa döndü. Metin ile nişanlanmıştı. Ne yapacağını hiç bilmiyordu. ‘’Neden geri gelmişti yüz yıl evvele. Acıma bir kat daha acı katmak için mi? Yüreğimin derinine oturan hasret ile beni öldürmek için mi? Neden yapmıştı bunların hepsini? Neden?’’
Olduğu yerde yükselmeye başladı. Kafasının içini kemiren tüm düşünceler bedeninden yere akıyor, ruhu, bedeni, benliği huzura kavuşuyordu. Bir anda her şeyin gerçek olduğu o aleme vardı. Sorularının cevabını alacaktı belki. Bir ses ile irkildi.
‘’Sevmenin seviyeleri arasında cebelleşirken yürekleriniz birbirini dağladı. Ölçüsünü yitirdiniz. Zaman size acımasızlık etmiş gibi duruyor ama tüm bu olanların suçunu kendiniz de aramalısın. Ne yapsan o benlik, kendine bir yol çizecekti. Senin yapman gereken, sabretmek. Sabır her şeyin ilacı. Yüreğini dua ile doldurduğunda kim durabilir senin karşında? Sınavın bitmedi. Bu tekamül noktasını aştığında, yüreğinin yaraları iyileşecek belki. Sevmek suç değil! Seni ayıplayanlara bunu gönül rahatlığı ile söyle! Bu yolda vakur, içinde yanan ateşi harlandırmadan yürü. Sonunda kazanan sen olacaksın.’’
Sıçrayarak uyandı yatağından. Artık, kendi hayatına dönmesi gerekiyordu.
- Sen ne istiyorsun Cavidan benden?
- Senden hiçbir şey istemiyorum. Allah benim belamı versin, seni bu şekilde hayatıma soktuğum için.
- Bela okuma pis pis.
- Bana, bize verdiğin sözleri tut, adam ol, artık şu boktan işlerinden kurtulup hayatımızı kur istiyorum.
- Ben ne için uğraşıyorum, yeter artık beni itin götüne soktuğun, ben gidiyorum yarın.
- Defol!
Alaçatı’da tipik kavgalarında birbirlerine ettikleri sözlerden bir kısmıydı bunlar. Levent İstanbul’a döndükten 3 gün sonra Cavidan annesini kaybetmişti. Ateşkes ilan etmişler, o süreç içinde aşkları tekrar kabarmıştı. Eski rutinlerine dönmüşlerdi. Cavidan, arkadaşının ayarladığı adamla yattığını Levent’e söylememiş, Levent’te bilmemezlikten gelmişti. Aşk bazen üç maymunu oynamayı gerektiriyordu. Cavidan’da pişmandı yattığı için. Kendini kirlenmiş hissediyor, vicdanını rahatlatmak için yaptığı unutma oyununu tekrar oynuyordu.
Durduk yere, eften püften nedenlerden ötürü kavga etmek konusunda ikisi de ustaydı. Antalya’ya tatile gittikleri o hafta sonu. Her şey müthiş giderken Cavidan durduk yere delirmişti. Odanın balkonuna çıktı ve bir sigara yaktı Levent. İşleri bir türlü yoluna koyamamıştı. Cavidan belli noktaya kadar haklıydı. Ama bu kadar kötü düşünceler, tavır, anlamsız geliyordu. İçeriye girdiğinde Cavidan yatağa uzanmış yüzünü duvara dönmüştü. Arkasından sarıldı, her zaman olduğu gibi siniri ilk temasta geçti Cavidan’ın. Kendini Levent’in kollarına bıraktı. Öpüşmeye başladılar. Az önce sınırsız bir pislik içinde kavga eden onlar değilmiş gibi deli gibi sevişmeye başladılar.
Sabah güzel bir güne uyanmışlardı. Yeşil iri gözleriyle sevdiği adama bakıyordu Cavidan.
‘’Artık bitsin istiyorum tüm sıkıntılarımız Levent. Çok bir şey istemiyorum. Lütfen!’’
‘’Bu hayalin mimarı ben değil miyim Cavidan? Artık bu hoyrat tavrı bırakman, bana güvenmen gerek. Ben sana defalarca, ‘Benim senden başka kimsem yok,’’ dedim. Hadi düşünme bunları, çok güzel zamanlar bizi bekliyor.’’
Cavidan’ı kendine çekti ve uzun uzun öpüştüler. Hiç dayanamazlardı birbirlerine. Tekrar sevişmeye başladılar. Bu döngü uzun süredir deli aşıkların hayatlarını esir almıştı.
Yeni aldığı evin balkonundan denize bakarken, bu balkonda Cavidan ile kavga etmenin bile çok güzel olacağını düşündü. Cavidan, başka biri ile evlenmek üzereydi ve tüm bu uzak durma çabası o yüzdendi. Tüm bu yapılanların tek bir nedeni vardı. Cavidan ile mutlu bir hayat kurmak, ömrünü kollarında geçirmekti.
‘’Duyguların karmakarışık biliyorum. Çevrendeki insanlara kendinin masum ve kandırılmış olduğunu göstermek, benim kötü biri olduğumu ispat etmek ve yalnız bırakmak için tüm bu çaban. Nafile! Ben, yüreği Allah aşkıyla doluyum. Yalnız kalmam. Rabbime sığınırım hatta sığındım bile. Çok ateşli kavgalarımız oldu bizim. Hiç bu kadar yaralanmamıştım. Aramızdaki sırları ben yine saklıyorum. Ne Doğan’a bir şey söyledim ne de başka birine. Sen, yanında seni kötülüğe sürükleyen tayfan ile cehennem acısı çektiriyorsun kendine. Yapma artık! Başka birine aşıksın, onunlasın ve evlenmeye karar verdin. Ben sana verdiğim sözlerin hepsini tuttum. Ama sen o sözlerin olduğunu görüp bana geleceksen hiç gelme daha iyi Cavidan. Bizim sonsuz mutluluk için verdiğimiz sözleri hatırla. Ben her dediğim sözün arkasındayım. Vuslat için canımı ortaya koymaya hazırım.’’
Yeni kurduğu bilgisayarını açtı ve 2018-2020 klasörünü server’dan buldu. ‘’Cavidan’ım klasöründeki Word dosyasını indirdi. Tüm What’s App yazışmaları oradaydı. Açtı okumaya başladı. Sevgi dolu iyi geceler mesajlaşmaları zamanla şehvetinde eklenmesiyle muhteşem bir boyuta ulaşıyordu. Yapılan kötülüklere, aynı şekilde karşılık vermek gerekirdi belki ama Levent, Cavidan’ın pişman olacağını, geleceğini, tekrar birlikte olacaklarını bildiği için sessizce bekliyordu. Bu umudu beslemese Doğan’ı arayıp, arkasından yapılanları, kendisi evde beklerken sokaklarda seviştiklerini anlatmak, sabah erotik hikayelerle uyandırdığı mesajları, gelen fotoğrafları göstermesi gerekiyordu. Eski Levent olsa böyle yapardı. Bu şekilde kötülük ile karşılık vermeyecekti Cavidan elinde tuttuğu tüm kozu oynamış olsa bile aynı şekilde yaklaşmayacaktı.
Durum ilişkinin dinamiklerini bilmeyenler için şöyle gözüküyordu. Levent, sapkın bir şekilde Cavidan’a aşıktı, Cavidan uzun zamandır ayrılmak istiyordu ama Levent bunu istemediği için Cavidan’ı baskı altında tutuyordu. Aslında tam tersi bir durum vardı. Cavidan baskı içinde tutuyordu Levent’i ve sağlıklı kararlar vermesini engelliyordu.
‘’Dönüşü olacaktır,’’ dedi telefonda durumu anlattığı uzaktaki arkadaşına.
‘’Dönüşü olacaktır. Cavidan ile aramızda yaşadığımız şey sonsuza kadar sürecek derinlikte, şehvetli bir aşk. Şu anda nişanlanmasının tek nedeni benim dengemi bozup ona saldırmamı sağlamak. Ben ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Bekleyeceğim. Eninde sonunda karşıma geçecek ve yaptıklarından ötürü benden özür dileyecek. Şu anda ben para işlerini hallettim, evi aldım, oturuyorum desem koşa koşa gelir ama o şekilde değil beni özlediği için gelmesini istiyorum. Nişanlandığı adama acıyorum. Sevgisiz, çevresine topladığı o duygusuz tayfanın diretmelerinden başka bir şey değil. O grubun içinde mutlu kadın var mı? Yok! Bir tanesi evli bir adamla yıllardır birlikte, üstüne başka bir evli adamla arada takılıyor. Diğeri dayak yiyor kocasından ayrılacağım diyor ama barışıyor. Sonra dönüp Cavidan’a akıl veriyorlar. Abi biz ayrıldık, bu olaylar oldu, üç hafta sonra takribi o herif ile takılmaya başladı. ‘’Sen benimle evlenme planları yapıyordun,’’ demezler mi adama. O yüzden yalan aşklar limanında durakladı. Bana gelecek ama eskisi gibi olmayacak, bazı şeylere müdahale edeceğim ve hayatından çıkartacağım.’’
Sabahın ilk ışıklarıyla uyandı. Duşa girdi, giyindi ve arabasına atladı. Trafik yeni yeni başlamıştı. Bankaya gitti, sonunda beklediği para gelmişti. ‘’Başka biri için hesap açabilir miyiz?’’ diye sordu. ‘’Ama kendisine doğum günü sürprizi olacak,’’ diye devam etti. İşlemler için gerekli olan belgeleri öğrendi ve çıktı bankadan. Yeni aldığı iş için toplantıya giderken yüreğinden Cavidan’a yazdığı satırlara eklemeler yaptı.
‘’Yüreğimi sana bırakıp gitmişim sevgilim. Atıyor ama tam manasıyla değil, hep bir yarım hep bir sensizliğin yükü ile atıyor. Zaman sanki acı çekmem için daha da yavaşlatılıyor birileri tarafından. Gece bitmiyor bugünlerde, yüz yıl öncesinden gelmiş gibiyim. Cavidan’ım, bu satırları ben buralardan gittikten sonra okuyacaksın belki. Seni görmediğim her saniye benim için gerçek ölümün tezahürü gibi. Benim umurumda olan tek bir benlik var. Senin benliğin. Sen şu anda birlikte olduğun adam ile mutluymuş gibi geziyorsun, Bora’yı bırakıp onun evine gidiyorsun, oturuyorsun, öpüyorsun, sevişiyorsun, benim hakkımda olmadık şeyleri, kendi vicdanını rahatlatmak için anlatıyorsun ama yüreğin benimle her zaman. Benim yüreğimin senin yüreğine perçinlendiğini çok iyi biliyorsun. O yüzden artık bu hasret şarkısını sustur sevgilim. Az daha bu şekilde devam edersen beni ömür boyu göremeyeceksin ve o gün anlayacaksın ki ve kendine haykırarak itiraf edeceksin ki, ‘’Ben Levent‘siz yapamam.’’
İş görüşmesi için Çarşı’ya geldiğinde akşam olmuştu. Cumartesi günü olduğunu anımsadı ve ‘’Cavidan metin ile buluşmuştur,’’ diye düşündü. Bir yerde oturup bir kadeh bir şey içmek iyi gelir dedi ama insanlarla olmaktan genel olarak hoşlanmayan Levent, Cavidan ile ayrıldıkları o günden bugüne insanlarla zorunlu olmadıkça görüşmüyordu. Köşeyi döndüğü anda karşıda restoranda oturan Cavidan’ı gördü. Yüreği yerinden çıkacak gibi oldu.
Cavidan, Levent’i görünce eli ayağı dolandı. Ayağa kalktı, hesabı ödedi ve yürümeye başladı. Levent konuşmadan gidemeyeceğini bildiği için, sakince Cavidan’ın yanına yaklaştı.
- Hayırdır biricik nişanlın yok mu?
- Ne diyorsun sen? Bak sinirlendirme beni polis çağırırım!
- Ne dersin? Beni dövüyor mu dersin? Ne dersin Cavidan?
- Diyecek bir şey bulurum!
- Tabi. Etrafına toplanan bok böcekleri sana akıl verirler.
- Hala laf sokma derdindesin değil mi? Bana verdiğin sözleri tutmadığın gibi yalan dolan ile beni oyaladın.
- Öyle olmadığını sen çok iyi biliyorsun. Sen sadece senin aptal arkadaşının yazışmalarından paniklediğini öğrendim. Sen bizi mahvettin! Düne kadar ‘orospu’ dediğin insanlarla arkadaş oldun. Senin yaptığın kötülüklere inanamıyorum. Ben gidip, Doğan ile konuşsam ne yapacaksın? Yapmadım, yapmam! O yüzden sakin ol otur şuraya.
- Levent yeter! Ben Metin ile evleneceğim. Senin gibi değil. Adam gibi adam! Doğan ile değil Metin ile evlenmem gerektiğini şimdi anlıyorum. O zaman seni de tanımazdım. Yeter artık! Git bu şehirden. Beni unut!
- Sen beni unutmak için kendini paralarken bunları senden duymak. Yazıklar olsun sana bin kere!
Levent ayağa kalktı. Hiçbir şey demeden arabayı koyduğu sokağa doğru yürürken, tam ters istikamete doğru Cavidan’ın yürüdüğünü gördü. Durdu ve hiç ağlamadığı kadar çok ağlamaya başladı. Eve geldiğinde gece yarısını yeni geçmişti. Balkonda yağan yağmura aldırış etmeden sigara içti uzun uzun. Gidecekti. İşlerini toparlayıp hep gitmek ve uzun süre kalmak istediği o adaya gidecekti. Düşlerin başladığı, ismini kendine bile sesli söylemediği o adaya.
‘’Sevgilim, bir düş gibi geçti yıllar. Sıradan sevdalara kapılıp giden, sıradan benliklerden değiliz biz. Birbirimizden başka kimsemiz olmadığını söylediğimiz o geceden bu geceye kadar aşkımızın şehri kapladığını, şehrin dört bir yanını çiçeklerle donattığını biliyorsun. Bana nefret kusan yüreğinin kaynağını görüyorsun. Biliyorsun sevgilim, o adına kafiye olan şarkıda olduğu gibi, ‘’lambada titreyen alev üşüyor. Aşk kâğıda yazılmıyor Cavidan.’’
Ayrılığın acısı defalarca çektik seninle. Bu zamana kadar verdiğin kararların en yanlışını verdiğini bildiğin için ve bunun arkasında duramayacağın için etrafına o zebanileri topladın. Hepsi Allah katında cezalanacaklar emin ol! Ben sana bu mektubu ulaştırdığım zaman hangi zaman dilimde, hangi versiyonu yaşayacağımı bilmiyorum. Bildiğim tek şeyin her versiyonda son nefesimi seninle vereceğim. Tüm iftiralara, tüm kötülüklerini affetmeye hazırım. Sadece senin yaptığın kötülükleri affedeceğim, etrafındaki takımın cezalarını Rabbimizin El-Kahhar adına havale ettim.
Bu şehir seninle nefes alıp veriyor benim için. Gün her akşam aynı batmıyor mesela. Bir gün hüzünlü, bir gün umutlu, bir gün karamsar. Fonda bir Türk bestecinin, Türk motifleri üzerine yazdığı bir eseri dinliyorum şu anda. Hayallerimizde uyandığımız evimizin camından yazıyorum sana bu satırları. Bu mektubu okuduğun zaman benim nerede olduğumu yüreğine sor ve koşarak gel bana sevgilim. Sana söz verdiğim gibi mutluluk vadimizde, umutla, aşkla kurduğumuz evimiz bizi bekliyor. Benden kaçarak, bana nazire yapmak için biriyle nişanlanarak bir yere varamayacaksın. Emin ol en acılı anları aştım ve hayatımızın bundan sonrasında sıkıntı olmadan yaşamak için ne gerekiyorsa yaptım. Benim şahitlerim çok güçlü. En büyük şahidim Alemlerin üzerinden alemlerin içine rahmetle yağan rabbim. Sonra yılmaz yüreğim ve bizim aşkımız. Artık aşkımıza direnme gel bana.
Seni bekliyorum sevgilim.’’
Saat sabaha karşı saat beşi biraz geçmişti. Ayağa kalktı, yatmak için yatağına uzandığı anda Cavidan’ın sesi kulaklarında çınlıyordu. Sanki sayıklıyordu. ‘’Yüreği çok yara almış,’’ diye düşündü. Gözlerini kapadı ve uykuya daldı.
Bir basit sal ile nehirden yol alıyordu. Düş müydü? Gerçek mi? Hiç önemi yoktu bunun. Sık ağaçların arasından muhteşem bir göle ulaştı. Sal ile kıyıya yanaştı ve indi. Yüz yıl boyunca bu yüreğini kemiren, yüreğini esir alan duygu ile yürüdü. Özlemek, sevdiği kadını özlemek, aşk acısı çekmek yüreğinde yara almış yer kalmamıştı. Yürümeye devam etti. Ayaklarına batan dikenleri, çalı çırpıyı aldırış etmeden yürüdü. Tüm negatif düşünceleri bırakmak için bir su kenarına geldi. Okyanusları içine alacak kadar büyük bir yerdi burası. Cavidan’ın yüreğinin ürettiği o kötülüğü, etrafındakilerin ürettiklerini elini havaya kaldırdı ve Allah’ın izniyle tüm enerjilerini çekti, emdi ve biriktirdiği negatifi bıraktı suya. Su kabardı ve yığıldı kaldı olduğu yere.
‘’Hoş geldin,’’ diyen yumuşak bir sesle uyandı uykusundan. Konuşmak istedi ama konuşamadı. Beyazlar içinde duran, yüzü belli belirsiz benlik vardı karşısında.
‘’Sustur içinde konuşan o adamı artık. Sen buraya geldiğine göre 3 büyük aşmayı aşmışsın demektir. Yüreğin hala sakin, huzurlu bir limana varamadı belki ama çok yakın. Huzurun, mutluluğun nereden geleceği hiç belli olmaz. Şimdi sakinlediğini görüyorum. Sana huzurlu vadiye hoş gelin demek istiyorum. Sen hiç konuşmaya çalışma. Sana susmayı, sadece günü geldiği zaman konuşmayı öğreteceğiz burada. Yüreğine, benliğine bulaşmış kirlerden temizleneceksin bu zaman içinde. Yüreğinin kabuk tutmuş yaralarını iyi edeceğiz bu yalnızlık vadisinde. Sen kötülük çiçekleri ekmedin kimsenin benliğine. Anlayacaklar senin yaptıklarını. İşte o zaman onların kurtuluşu olacak.’’
Tekrar yürümeye başladı. Elmas gibi parlayan uçsuz bucaksız bir tuz gölünün önüne geldi. Bir parça tuzu aldı tepeden aşağıya döktü ve yürümeye devam etti.
Sonsuz yanan ateşin önünde, yaşlı bir heyet ve onların başında yaşlı bir kadın karşıladı. Kadın eliyle onu yanına davet ettiği anda ayakları yerden kesildi. Yükseldi ve sonsuz yanan ateşin içinde durdu. Sıcaklığı değil arınmayı hissediyordu. Kadın yanına indirdi.
‘’Sustun, bekledin olmadı diyor yüreğin biliyorum. Oldu. O benliğin yüreği hala senin. İçi kan ağlıyor ama O’na hayat olarak dikte edilen doğrulardan kendini sıyıramıyor kendisini. Gelecek. Çok yakında senin bu vakur duruşuna saygı duyacak, aşkına sahip çıkmaya gelecek. Kötülük ekmekten vazgeçecek. Aklı ve yüreği arasındaki dengeyi kuracak ve yakında mutluluk vadisindeki evinizde uyanacaksınız. Artık hazırsın yüzleşmeye.’’
Gözlerini açtığında nerede olduğunu bir an anlamadı. Okuldan gelirsin, televizyon karşısında uyur kalırsın, uyandığında kararmıştır her yer ve sabah mı oldu diye paniklersin ya öyle bir his çökmüştü. Kalktı ve otel odasında olduğunu anladı. Su içti ve pencereden yağan yağmura ve biraz uzakta balıkçı ağı ile uğraşan yaşlı adama baktı. Masaya geçti, bilgisayarını açtı ve maillerini kontrol etti. Adada olduğunu bilen tek arkadaşından bir mail gelmişti, Cavidan geliyordu.
2024 yılında bir gün. İlk şokun ardından ikisi de sakinlemişler ve Levent’in odasındaki balkonda oturup kalmışlardı.
- Ne dedin adama? Sen pek açıklama yapmayı sevmezsin.
- Bir şeyler dedim! Sana ne ayrıca? Ben buraya seni dinlemeye geldim. Bana açıklama yapmadan bu adaya kaçmakta ne? Romantik komedi mi çekiyoruz?
- Yok canım! Sizin ekiple anca boktan gündüz kuşağı dizisi çekilir.
- Sen ermiş aşık! Biz boktan yaratıklar!
- Cavidan! Ağzımıza sıçtın kaç aydır. Sadece biri bir şey dedi diye yaptın bunu. Ben sana hiçbir konuda yalan söylemedim. Yapamadığım şeyleri yaptım, hepsini yerine getirdim! Ne oldu! Beni bu şekilde baskı altına almasan, çoktan evimize yerleşecektik. Beni yenemeyeceğinizi öğrenmeniz gerekiyordu ve öğrendiniz.
- Biz bir şey öğrenmedik Levent. Benim hayatımı idame ettirmek için bazı şeyleri bilmem lazım. Benim oğlum var. Bunu yıllardır sana anlatmaya çalışıyorum. Kimseye muhtaç değilim ayrıca. Senin evine, arabana kalmadık!
- Ben bunu en başından beri biliyorum. Özenle yaklaşmadım mı ben? Sustum yıllarca, aşkı hiç konuşmadan, dokunmadan yaşamadık mı? Sen daha düne kadar tanımadığın bir kızın mesajlaşmalarına kanıp beni terk ettin.
- Beni sen ortada bıraktın!
- Yeter! Bunları konuşmak için mi geldin?
- Hayır geri zekalı! Bana bir şey söyle ve ben senin boynuna atlayayım diye geldim. Sen hala birilerine laf sokmakla meşgulsün. Bırak artık!
- Söyleyeceğim! Ciğerimin ateşi sönsün söyleyeceğim. Sen bize bunu nasıl yaptın? Aylarca bensiz nasıl yaşadın? Hiç mi özlemedin Cavidan? Ben neler hissettiğimi sana anlattım.
- Çok özledim seni!
Hayat durdu o anda. Dünya bir toz bulutu misali Levent’in göz önünde şekil değiştirdi adeta. Yüreğine oturan tüm acılar bir anda uçtu gitti. Cavidan hıçkıra hıçkıra ağlarken, Levent olduğu yerden kalktı ve sevdiği kadına sarıldı. İşte o anda hayat tekrar kaldığı yerden akmaya başladı.
Gece boyunca sanki yüz yıldır birbirlerini görmüyorlarmış gibi sevişmeye başladılar. Levent, Cavidan’ın gözlerine bakıp tekrar aşık oluyordu. Gün doğumuna kadar bayılıncaya kadar seviştiler defalarca. ‘’seni çok özledim Levent,’’ dedi sıcak bir ses tonuyla, ‘’Dönelim artık,’’ dedi Cavidan. Kalktılar, kapıyı açtıklarında ada yerine sık ağaçlar içinde, daha önce hiç gelmedikleri bir yerde olduklarını gördüler. Birbirlerine baktılar ve içlerinden, yüreklerinden güldüler. Hep sözü edilen o yerde ve mutluydular.
Saat 7:40’ta çalmaya başladığında hava zifiri karanlıktı. ‘’Levent, Bora’yı sen bırakır mısın? Benim başım çok ağrıyor,’’ dedi Cavidan başını yastıktan kaldıramadan. Levent, kalktı ve hazırlanmaya başladı.
Levent eve döndüğünde saat 8:55’ti. Cavidan, Mutfak masasında kahvaltıyı hazırlamış Levent’i bekliyordu. Levent masaya oturdu. Yüzü biraz düşüktü. ‘’Çok acayip bir rüya gördüm, daha doğrusu kabustu,’’ dedi. ‘’Yine ne gördün,’’ dedi Cavidan. ‘’Gündüz niyetine,’’ dedi ve yaşadıklarını anlatmaya başladı.
Yatağa uzandı Levent ve benim için bir Yunan adasına geldin mi,’’ diye sordu çıkmak için hazırlık yapan Cavidan’a. Cavidan güldü. ‘’Sence gelir miyim, ne saçma sorular soruyorsun sabah sabah. Hadi çıkmamız lazım. Bugün boşum ve beni gezdireceksin,’’ dedi. Levent kalktı, saatinden tarihe bakmaya yeltendi ama vazgeçti. Bir vizyonda çekilen acıların acısını mı hissetmişti yoksa yaşanılanların ağırlığını unutturmuşlar mıydı bilemedi. Mutluluğun sonsuza kadar sürmesi için dua etti ve şükretti.
Deniz kenarında elele yürürken, Cavidan’ın telefonu çaldı. Doktoru arıyordu. Mutluluk içinde kapattı telefonu ve Levent’e dönüp, ‘’Yapmam dediğim her şeyi yaptıran gerizekalısın sen, hamileyim,’’ dedi. Levent, durdu, mutluluk gözyaşları içinde sarıldı Cavidan’a, telefonunu cebinden çıkarttı, tarihe baktı ama hangi yüzyılda olduğunu kendisine bile söylemedi. Akışa bıraktı kendini ve sevdiğini. Havaalanında kalan an, Yılbaşı gecesi Metin’in evinde kalan Cavidan, tüm duyguları yaşamış bu iki benliğin tüm versiyonları mutlu olmak için bu yüzyıla geldiler ve bedene yerleştiler.
Mutluluk yanı başında. Sadece yapılması gerekeni yap!
9